Bir Minibüsten 6 Bin 500 Adetlik Araç Filosuna
Magirus marka bir minibüsle servis taşımacılığına başlayan ve günümüze
gelindiğinde 6 bin 500 araçlık taşıma filosu ile servis hizmeti sunan
ALTUR’un Yönetim Kurulu Başkanı Abdurrahim Albayrak ile ALTUR’un
kuruluşundan bugünlere geliş serüvenini konuştuk. Bugünlere gelene kadar
yaşadığı zorluklar, iş yaşamındaki çalışma felsefesi ve bir parça da
özel yaşamından söz eden Albayrak; siyasetten uzak, spora yakın duran
kimliği ile ön plana çıkarıyor.
* Sayın Albayrak, ALTUR’u kurma serüveninizden başlayalım. Bu işe nasıl başladınız ve bugünlere nasıl geldiniz?
1973 yılında minibüsçülüğe başladığım Rize’de Kömürcüler Köyü'ne yolcu
taşıyordum. Bu işe başladıktan altı ay sonra İstanbul’a gelmek istedim
ve İstanbul'a geldikten sonra ilk minibüsümle Edirnekapı-Habibler
hattında yolcu taşımaya başladım. O zamanlar 25 kişilik Magirus
minibüsüm vardı. İki ya da üç yıl boyunca Edirnekapı-Habibler,
Sultançiftliği-Gaziosmanpaşa hattında yolcu taşımacılığı yaptım. Her gün
1 Lira biriktirip ertesi gün bankaya o 1 Lira'yı yatırıyordum ve ayda
30 Lira para biriktirmeden o ayı tamamlamıyordum. Çok çalışıyordum. O
zamanlar babam Almanya’daydı ve Türkiye’ye geldiğinde banka cüzdanımı
ona götürdüğümde çok şaşırmıştı. Babam geldiğinde 200 Lira'ya ikinci bir
minibüs aldık ve yine de bankada 160 Lira gibi bir param kalmıştı. Yani
toplamda 360 Lira'yı bir yıl içinde biriktirmiştim. İkinci minibüsü
aldıktan sonra 5–6 ay içinde üçüncü minibüsü de aldık ve yine aynı hatta
çalışmaya başladım. O zamanlar o hatta halk otobüsü ve belediye otobüsü
yoktu. Bu şekilde çalışmaya devam ederken bir fabrikanın servisini
yapmak için teklif aldım. Minibüs durağında yolcu almak için sıra
beklerken bir beyefendi bana fabrika personeli taşıyıp taşıyamayacağımı
sordu. Ben de taşırım dedi. O da o zaman benim aracımın peşinden beni
takip et dedi. Yola çıktık. Yanımda kardeşim de vardı. Epey bir yol
aldıktan sonra artık Edirne tabelalarını görmeye başlamıştık. Kardeşim
ben tedirgin olmaya başladık. Bir süre daha gittikten sonra sağa çekip
minibüsün kapılarını ve camlarını kapadık. Önümüzde bulunan ve bize
servis taşımacılığı için teklifte bulunan aracın sahibi durduğumuzu
görünce o da durup yanımıza geldi. Ben camı hafif aralayarak onunla
konuşmaya başladım. Teklifi yapanların kim olduğunu bilmiyordum ve daha
sonra onların Dokusan fabrikası ortaklarından Bedrettin Dalan ve eski
Ticaret Odası Başkanı Necati Güzel olduğunu öğrendim. Bedrettin Daln
benim ve kardeşimin tedirginliğini hemen anladı ve komamamızı, kendisini
takip etmeye devam etmemizi söyledi. Ben de kendisine biz buradan
dönelim, çok teşekkür ederim dedim. Sayın Dalan’ın birkaç sözü beni tam
ikna etmese de onu ve Necati Güzel’i minibüsümüzle takip etmeye karar
verdim. Bir süre sonra Haramidere’ye geldik ve yoldan saparak biraz daha
devam ederek fabrikaya ulaştık. Bedrettin Dalan beni ve kardeşimi
odasına davet ederek fabrika personelini taşımamızla ilgili taleplerini
dile getirdi ve ben de bu telifi kabul ettim. Yani o gün ALTUR’un temeli
atılmış oldu diyebiliriz. O insanlarla aramızda birdenbire
elektriklenme oldu. Orada aldığım elektrik ile personel taşımacılığına
başladım.
* Servis taşımacılığı işine başladıktan sonra yolcu taşımacılığı işine noktayı koydunuz mu?
Servis işine başlayınca yolcu taşımacılığı işimi bırakmadım. Fabrikaya
personeli getiriyordum ve daha sonra geri dönüp hatta yolcu taşımacılığı
yapıyordum. Böylece ekstra para kazanıyordum. Ben o zaman
Gaziosmanpaşa–500 Evler arasında hat taşımacılığı yapıyordum. Bir gün
fabrikaya yeni bir servis lazım oldu. Örnek Mahallesi'ne servis koymak
istiyorlardı. Minibüs ve şoför bulma işini de bana verdiler ve ben bir
minibüsçü ayarladım. Minibüsçüye parayı ben veriyordum, paranın üstü de
bana kalıyordu. Böylelikle o işten de para kazanmaya başladım. Böylece
servis taşımacılığına karar verdiğim yıl da 1977 senesidir. Fabrikanın
servis sayısı giderek arttı ve bir yıl içerisinde personel sayısı bin
400 kişiye ulaştı. Orada Allah bize yürü ya kulum dedi. Fabrikanın da
bizim de işlerimiz açıldı. Fabrikadaki servis sayısı o yıl 24'e çıktı. O
zamanlar piyasada Magirus'lar vardı. Biz de servis için Magirus, MAN ve
Mercedes 302 kullanıyorduk. Sonra başka firmalarla da anlaşma yaptım ve
servis işi almaya başladım. İkinci olarak aldığım servis iş
Sümerbank’ın oldu. Onu Tekel Genel Müdürlüğü takip etti. Yanımda
çalıştırdığım insanlara maaşlarını veya hakedişlerini günü gününe
vermeyi alışkanlık edindim ve bu bana çok şey kazandırdı. Piyasada bana
inanılmaz bir güven oluştu. Şoförlerin çok zor şartlarda para
kazandıklarını biliyordum. Benden alacakları paralarla elektriğini,
suyunu, arabalarının taksitini vereceklerini bildiğim için yanımda
çalışanları mağdur etmedim ve bu da benim ilerlememe vesile oldu.
* lk yılda 24 tane servis aracına ulaşıldığından söz ettiniz. Bu gün ALTUR olarak kaç araçla hangi illerde hizmet veriyorsunuz?
İlk olarak servis işine başladığımda ALTUR şahıs firmasıydı. Sonra 1985
yılında ALTUR Turizm Servis ve Tic. Ltd. Şti. oldu. O yıllarda 24 araçla
hizmet verirken bugün İstanbul'da 6 bin 500 araç ve 6 bin 500 sürücü
ile hizmet veriyoruz. İstanbul dışında Ankara ve İzmir'de de servis
hizmeti sunuyoruz.
* Servis taşımacılığı işine ilk başladığınız yıllarla şimdiki zamanı
karşılaştırdığınızda her iki dönemi de iyi bilen biri olarak neler
söyleyebilirsiniz?
Bu sorunuz üzerine hiç unutamadığım bir anımı anlatacağım. Bir gün
Edirnekapı’da minibüsçülük yaparken servisten geldiğimde çok susamıştım.
Bir şişe cam su ise o zamanlar 25 kuruştu. Bir 25 kuruşa bir de su
şişesine baktım. Paraya kıyamadım ve sıcak olmasına rağmen çeşmeden su
içtim. Para biriktirmem gerektiği için yemek konusunda da tasarruflu
davranıyordum. Ben insan hakkı yiyenden korkarım. İnsanların parayı
nasıl kazandığını ben çok iyi biliyorum. Minibüsün bir makası kırıldığı
zaman sabaha kadar uyuyamazdım. Aracın balatalarını para vermemek için
kendim değiştiriyordum. Minibüs sabah servisine yetişsin diye gece
üçlere kadar aracı tamir ederdim. Benim yolda frenim patlardı, müşteri
anlamadan arabadan inerdim tamir ederdim ve yola devam ederdim. Günde üç
vardiya servis ve bir de minibüs hattında yolcu taşımacılığı
yapıyordum. 1975 yılında yarım dizel araçlar kış şartlarında kolay
çalışmıyorlardı. Bir sabah aracın altına ateş yaktım ve araç yanmaya
başladı. Minibüse babamla birlikte battaniye sardık ve ateşi söndürdük;
söndürürken de saçlarım yanmıştı. Şimdiki araçları kullanmak ise çok
kolay; araçların problemleri yok. Tüm bu araçları kullanan şoförler
Kadir Gecesi doğmuşlar. Minibüsler çok rahat, kolay kolay da
bozulmuyorlar. Şimdi kendi araçlarıma biniyorum ve servise gidiyorum;
müşteriler bile şaşırıyorlar. Bu araçları kullanmak çok zevkli. Taksi
gibi arabalar var. Eskiden böyle arabalar yoktu. Eskiden şoförlük çok
zordu. Şimdi şoförler Gebze’ye gidiyorlar ve of çekerek geliyorlar.
2006–2007 model arabalarla çalışıyorlar.
Türkiye'deki servis taşımacılığı işine baktığımızda ise; biz esas
patlamayı 1985’ten sonra yaşadık. Piyasada o zamanlar boşluk vardı ve
ben o boşluğu iyi doldurdum. Mevcut olan firmalar da işlerine sadık
değildiler. Ben ise; 1980 yıllarında aldığım işlere hala devam ediyorum.
25 yıldır aralıksız olarak hizmet verdiğim firmalar var hala.
* Peki bu kadar çok aracı ve şoförü idare etmek zor olmuyor mu?
Tabiki çok zor ancak artık teknolojiden faydalanıyoruz. KoçSistem’in
filo izleme ve yönlendirme sistemi İZCİ’den önce araç filomuzu yönetmek
çok zordu. Koç Grubu’nun servis işlerinin yüzde 50’sini ALTUR yapıyor ve
bu sayede KoçSistem ile tanıştık. Uzun görüşmelerden sonra araçlarımıza
takılan İZCİ Filo İzleme ve Yönlendirme Sistemi, bize çok büyük
kolaylık sağladı. Bir sene önce İZCİ’yi kullanmaya başladık ve sistem
bir yılı dolmadan kendini amorti etti. Şu anda çok karlı bir duruma
geçmiş olduk. Araçların nerede olduklarını takip ederek hem araç
sürücülerinin çalışmalarını ve verimliliklerini kontrol ediyoruz, hem de
akaryakıt tasarrufu sağlıyoruz. KoçSistem ile yeni projeler üzerine de
çalışıyoruz. Kiralama şirketimizi Türkiye’nin en büyük filolarından biri
haline getirmeyi hedefliyorum. Şu anda binlerde olan araç sayısını 5
bine çıkartmayı hedefliyoruz. Bu araçlarımız için de KoçSistem ile
görüşüp filo izleme ve yönlendirme sistemine dahil etmeyi düşünüyoruz.
Bunu gerçekleştirirsek sanıyorum Türkiye’nin en büyük parkı ALTUR’da
olacak. İyi bir aile oluşturduk ve bu beraberliğimiz umarım büyüyerek
devam eder.
* İş hayatına atıldığınızdan bu yana her geçen gün büyüyorsunuz. Çalışma felsefenizden kısaca söz eder misiniz?
Ben işimde her zaman çok disiplinli oldum. Aynı disiplini çocuklarıma da
verdim. Onlar da şimdi benim iş ahlakıma göre çalışıyorlar. Kızım
üniversiteyi bitirdikten sonra ALTUR’da çalışmaya başlayacaktı. Birkaç
sever 5–10 dakika işe geç geldi. Bir sabah şirketin kapısını kapattım ve
buraya giremezsin diyerek kızımı eve gönderdim. Ben evden 6’da
çıkıyorum 8'e kadar arada iki saat var. Ben akşam işten 12’de çıkıyorum,
o 7’de çıkıyor; arada 5 saat var. Benim kızım sabah herkesten önce işe
gelecek ve çalışanlar patronun kızının önce geldiğini görecekler. Akşam
herkes çıkacak kızım en geç çıkacak ki çalışanlar 'patronun kızı geç
çıkıyor' diyecekler. Benim tabiatımda hastayım işe gelmedim diye bir şey
yok. Ben ameliyat oldum ve serum şişesi ile Fenerbahçe maçına gittim.
Beni düşüncemde çalışmayana ekmek yok.
Ben mesai arkadaşlarıma hep şunu söylerim. Bir yere çıkmak çok zordur.
ALTUR’u bir yerlere getirdik ama üç ayda aşağı da inebilir. 30 senelik
yaptığın marka üç ayda çöker. O yüzden çok titiz çalışmak lazım. Bu
nedenle işe ara vermeden daha çok çalışıyorum ve başka işlere
bakmıyorum. Bizim işimiz zor iş. İstanbul trafiğinde günde 86 bin kişiyi
taşıyoruz ve onların can güvenliği de bizden soruluyor. Bu nedenle
titizlikle çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
* Uzun yıllardır aralıksız çalışıyorsunuz. Peki, işi bırakıp dinlenmek gibi düşünceniz var mı?
Galatasaray’a girmeyi bekliyorum. Gazeteler milletvekili olacak diye
yazıyorlar. Ama benim siyasete girmek gibi düşüncem olmadı ve olmayacak
da. Ama Galatasaray hayatımda bir numaradır. Şu anda da isteğim
Galatasaray'da yer almak.